HTS Kaydı (Historical Traffic Research), bir telefon (veya diğer telekomünikasyon ekipmanı) tarafından üretilen ve bu cihazdan geçen bir telefon görüşmesinin veya diğer telekomünikasyon işleminin (örneğin metin mesajı) ayrıntılarını belgeleyen bir veri kaydıdır.
HTS kayıtları (CDR’ler [Call Detail Records]),
aramayı kimin yaptığı (isim ve numara),
kimin arandığı (varsa isim ve numara),
aramanın yapıldığı tarih ve saat,
aramanın süresi dahil olmak üzere telefon sistemlerinde yapılan aramalarla ilgili bilgileri tutar.
[arama ve tipik olarak düzinelerce kullanım ve tanılama bilgisi öğesi (örneğin, kullanılan özellikler ve aramayı sonlandırma nedeni).]
HTS kayıtları kullanım, kapasite, performans ve tanılama raporlarına işlenmek üzere düzenli olarak operatör şirketleri tarafından toplanır. Bu tür bilgilerle, mesai dışı aramalar, uluslararası aramalar, önceki raporlama dönemlerinden önemli farklılıklar ve kuruluş için normal arama modellerini yansıtmayan arama varış yerleri gibi normal arama modellerindeki istisnaları tespit etmek daha kolaydır. [1]
The USMLE, or “United States Medical Licensing Examination”, is a 3-stage exam that everyone who wants to practice medicine in the USA (including those who have graduated from medical schools in the United States) must take.
The USMLE is owned by two organizations: the Federation of State Medical Boards (FSMB) and the National Board of Medical Examiners (NBME).
The “United States Medical Licensing Examination” is the general name for a series of exams required to apply for state licenses to practice medicine in the United States. Passing the USMLE Step 1, USMLE Step 2 CK and USMLE Step 2 CS exams can be entered on the path to specialization in the USA. The USMLE Step 3 exam, on the other hand, is required to apply for a “full” license, not to enter the specialty path. Fully licensed physicians can apply for an H-1 visa in some states.
Who is preparing the USMLE Exam Questions?
Members of USMLE Examination committees include biomedical scientists, educators, and clinicians serving in various regions of the United States. Nearly all LCME accredited medical schools in the United States have been represented on USMLE testing committees. USMLE Examination committee members represent a “national medical school” drawn from medical schools, state health boards, and clinical practice settings throughout the United States. You can view the list of 2020 volunteers here*.
What are the USMLE Stages?
Step 1
The USMLE Step 1 Exam is an exam consisting of questions provided by faculty members of medical schools located in the United States of America, where basic medical sciences are tested. The USMLE Level 1 exam is the first of all USMLE exams and is one of the requirements of the ECFMG certification, and the NBME organization is responsible for its content.
Step 2 CK
The USMLE Step 2 CK (Clinical Knowledge) exam is an exam in which clinical sciences are tested and the content is prepared by faculty members of medical schools in the United States. The USMLE Step 2 CK exam is the second of all USMLE exams and is divided into two parts in itself. While the first part of the Step 2 exam is only a theoretical exam that tests clinical knowledge, Step Two CS (Clinical Skills) is an exam that tests the practical application of clinical knowledge (such as patient examination) and tests theoretical and practical knowledge together. This part covers the theoretical examination, the mechanisms of diseases, etiology, pathophysiology and treatment modalities in the most general sense.
Step Two (2) CS
Step 2 (Clinical Skills) exam is the second step of the second level USMLE exams described as Step 2. This exam is an exam in which practical applications are tested in addition to the first step, the Step 2 CK exam. This exam is administered in 5 different centers in the United States: Los Angeles (CA), Chicago (IL), Philadelphia (PA), Atlanta (GA) and Houston (TX).
USMLE Step 3
Step 3 assesses whether you can apply medical knowledge and understanding of biomedical and clinical science essential for the unsupervised practice of medicine, with emphasis on patient management in ambulatory settings. However; It is the final examination in the USMLE sequence leading to a license to practice medicine without supervision.
Eligibility for the Steps
STEP
REQUIREMENTS
ADDITIONAL INFORMATION
STEP 1 andSTEP 2 Clinical Knowledge (CK)
Officially enrolled in, or a graduate of, a US or Canadian medical school leading to the MD degree (LCME accredited), OR
Officially enrolled in, or a graduate of, a US medical school leading to the DO degree (COCA accredited), OR
Officially enrolled in, or a graduate of, a medical school outside the US and Canada listed in the World Directory of Medical Schools as meeting ECFMG eligibility requirements, and meet other ECFMG criteria
Must meet eligibility requirements at time of application AND on test day
If you are dismissed or withdraw(n) from medical school, you are not eligible for the USMLE, even if you are appealing the school’s decision or are otherwise contesting your status
STEP 3
Possess the MD degree (or its equivalent) or the DO degree from an LCME- or COCA-accredited US or Canadian medical school or from a medical school outside the US and Canada listed in the World Directory of Medical Schools as meeting ECFMG eligibility requirements, AND
Pass Step 1 and Step 2 CK, AND
Possess ECFMG Certification if you are a graduate of a medical school outside the US and Canada
Must meet eligibility requirements at time of application AND on test day
İnternet, başlangıcından bu yana büyük değişiklikler geçirdi. İnternet Akışlı Sohbet’ten (IRC) modern sosyal medyaya, insan etkileşiminin ana içeriği haline geldi ve değişmeye devam ediyor. Web 3.0 teknolojisinin temelinde makine öğrenimi ve yapay zekaya dayanan yeni nesil teknoloji bulunmaktadır. Makine tabanlı veri değerlendirmesine odaklanarak daha açık, bağlantılı ve akıllı web siteleri ve web uygulamaları oluşturmayı amaçlar.
Web 3.0 teknolojisi, makine öğrenimi ve yapay zeka gibi teknolojileri kullanarak kullanıcı yanlısı ve daha kişiselleştirilmiş bilgileri daha hızlı bir biçimde aktarmayı sağlayan bir yapıdır. Bu, daha akıllı arama algoritmalarının kullanılması ve büyük veri analizinin geliştirilmesi yoluyla mümkün olabilir.
Mevcut web siteleri genel itibari ile statik verilere, forumlara ve sosyal medya gibi kullanıcı tarafından yaratılan içeriklere sahip bir yapı göstermektedir. Bu durumda, bilgi daha geniş bir kitleye dağıtılabilse de, bireysel ihtiyaçlara göre düzenlenemez. Web sitesinin, gerçek hayatta insan iletişimine benzer şekilde, her kullanıcı için bilgileri özelleştirebilmesi gerekir.
World Wide Web’in kurucusu ve bir bilgisayar bilimcisi olan Tim Berners-Lee, Semantik Web fikrini 1999’da şöyle açıkladı:
Web’in (ve buradaki bilgisayarların) Web’deki tüm verileri (içerik, bağlantılar ve bilgisayarlar ve insanlar arasındaki işlemler) analiz edebileceğini düşünüyorum. Bunu mümkün kılan “anlamsal ağ” henüz oluşturulmamıştır, ancak oluşturulduğunda işlemler, bürokrasiler ve günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız mekanizmalar birbiriyle konuşan makineler tarafından yönetilecektir.
Web 3.0 içerisinde, web siteleri ve uygulamalar için büyük miktarda bilgi birimi yer almaktadır. Bu bilgi birikimi bireysel kullanıcılar için anlamlı bir şekilde anlaşılabilecek ve kullanabileceklerdir.
WEB 3.0 ’I ÖNCEKİLERDEN FARKLI KILAN UNSURLAR NELERDİR?
Merkezi kontrol noktası yok: Aracı, denklemin dışında olmadığı için kullanıcı verilerini kontrol edemez. Bu durum hükümet ya da kurumsal sansür riskini ve bunlara ek olarak DoS (Hizmet reddi) saldırılarının etkisini oldukça azaltmaya yardımcı olur.
Bilgi bağlanabilirliğinin artışı: Gittikçe daha fazla ürün internete bağlandıkça, daha büyük veri kümeleri analiz için algoritmalara daha fazla veri göndermeye başlar. Bu nedenle algoritma, bireysel kullanıcıların özel ihtiyaçlarını karşılamak için daha doğru bilgiler ortaya çıkarabilir.
Daha verimli görüntüleme: Geçmişte, arama motorlarını kullanarak en iyi sonuçları bulmak zordu. Ancak yıllar geçtikçe bu motorlar, arama bağlamı ve meta verilere dayalı olarak anlamsal olarak daha alakalı sonuçlar döndürme yeteneklerini geliştirdi. Bu, daha rahat bir web görüntüleme deneyimi oluşturarak herkesin aradığı bilgiyi bulmasını kolaylaştırır.
Web 2.0 ayrıca sosyal işaretleme sistemlerini de tanıttı, ancak bu sistemler manipüle edilebilir. Daha akıllı algoritmalar kullanarak, sonuçlar yapay zeka tarafından filtrelenebilir ve manipüle edilebilir.
Daha başarılı reklamcılık ve pazarlama: Kimse çevrimiçi reklamcılığa boğulmaktan hoşlanmaz. Ancak, reklamlar insanların ilgi ve ihtiyaçlarını çekiyorsa, can sıkıcı olmaktan çok faydalı olabilir.
Web 3.0, reklamcılığı geliştirmek ve tüketici verilerine dayalı olarak belirli kitleleri hedeflemek için daha akıllı yapay zeka sistemlerini kullanmayı amaçlar.
NFT, özellikle sanat dünyası ile blockchain teknolojisinin karşılaşmasıyla yeni bir anlam kazanmıştır. Dijital platformda hemen hemen tüm kesimlerin ilgi ve ilgisini çeken bir tren haline geldi. Sosyal medya tweetlerinden video içeriğine NFT olabilmektedir. Bunun yanında dijital sanat içeriklerinden fotoğraf ve resimlere kadar NFT olarak açık artırmaya çıkarılıyor.
Tam adı Non-Fungible Token olan NFT ile çok yerde karşılaşırız. Ancak, bilineni blockchain adı verilen ve benzersiz dijital içeriği simgeleyen bir içerik birimi olarak bilinmektedir. Bu nedenle diğer görsel-işitsel içeriğin yerini alamaz.
NFT içeriği, video oyunlarından ses, sanat, video ve görsel-işitsel öğeleri içerebilen orijinal ve yaratıcı içeriği temsil edebilmektedir. Bu dijital içerik sınırsız kez kopyalanabilme özelliğine de sahiptir. Dijital içeriği temsil eden NFT, onu blok zincirinde izleyecek ve alıcıya mülkiyet kanıtı sağlayacak bir yapıya da sahiptir.
Bitcoin, Ethereum ve Flow, NFT’lerin kullanımını belirlemek için blok zincirlerini kendi belirteç standartlarıyla karşılaştırır.
Non-Fungible Token birimi, dijital olarak yaratılmış sanat eserleridir. Video oyunlardaki ögeleri ve ses dosyaları gibi dijital koleksiyon ve içerikleri metalaştırmak adına da kullanılabilen birimdir. Ancak, orijinal içeriğin herhangi bir kopyasına erişim, belirtecin sahibiyle sınırlı değildir.
İlk NFT, Ethereum’a dayalı olarak 2015’te ortaya çıktı. Aynı zamanda daha önce bazı yatırımcılar, kripto para spekülasyonları yapmıştır. Sayısı artan NFT’leri alıp satmaya başlamıştır. Ve bu piyasaya olan ilgi ve odak da günden güne artış göstermeye başladı.
Rarible, Opensea ve KnownOrigin gibi dijital platformlarda yapılan müzayede gibi etkinliklere dijital eserler yükleme ile oluşmakta ve satışı sağlanmaktadır.
Blokchain üzerinde kayıtlı halde olan içeriğin, kripto para birimi ile satışı yapılabilen ya da tekrardan satılabilen bir NFT dijital birimi olarak bir kopyasını oluşturur.
Sanatçılar
Sanatçı istediği takdirde, yaptığı eseri temsil eden NFT’yi satabilir ve böylelikle sanatçının eserinin telif hakkını alabilir.
Ancak aynı eser üzerinden daha fazla NFT oluşturma imkanına sahip olabilir.
Alıcılar, orijinal olarak sanatçı tarafından üretilen içeriğe özel erişim almamaktadır.
Böylelikle yapılan çalışmayı blockchain sistemine Non-Fungible-Token olarak yükleyen kişidir. Dijital ürünün orjinal sahibi olduğunu bildirmesine ve kanıtlamasına ihtiyaç yoktur.
Geçmiş dönemlerde bu ürünün ve içerik oluşturucunun izni olmadan bile sanat alanında kullanıldığı görülmüştür.
NFT NASIL ÜRETİLMEKTEDİR?
Non-Fungible-Token, Ethereum adlı blok zincirinin geliştiricilerinden ve ERC-727Ctoken standardına uygundur. Ancak Bazı platformlar, kullanıcıların blockchain’in teknolojik dünyasında kaybolmamaları için işlemleri süratle gerçekleşir.
NFT üretimi yapabilmek için gerekli olan tek şey bir adet kripto paraları saklamak ve korumak için açılacak olan kripto cüzdanıdır. Değiştirilemez Jeton formatındaki sayısal içeriğin bu sayısal platformlar üzerinden IPFS sistemine yüklenmesinin ardından Non-Fungible-Token’ın değiştirilemez parametreleri vardır. Hatta IPFS Gezegenler Arası Dosya Sistemi, Türkçe; Gezegenler Arası Dosya Sistemi anlamına gelmektedir.
İş dünyaları mobil uygulama konusunda bilgilidir, ancak bu yardımcı programın hala farkında olmayanlar için mobil uygulama, mobil cihazlarda, tabletlerde veya giyilebilir cihazlarda çalışan bir tür uygulama yazılımıdır. Bu uygulamalar her çevrimiçi alışverişçinin ilk tercihi olacaktır. Aslında farklı mobil uygulama türleri bulunmaktadır. Bazıları uygulamalar çoklu platform uygulamalarıdır. Bazıları ise tek bir işletim sistemi platformuyla sınırlıdır.
Bireylerin, şirketlerin veya girişimcilerin bir mobil uygulama aracılığıyla işlerini kolaylaştırmak ve işlerinde başarılı olmak için yapmaları gereken şey, tabiki kendileri için en doğru olan mobil uygulama aracını seçmektir.
Mobil uygulamaları ana hatları ile incelersek, türlü ihtiyaçları karşılayarak tek yönde değil birçok alanda faaliyet gösterilmiştir. Giyim, teknoloji, market, alışveriş, firma uygulamaları, iş, seyahat ve daha birçok alanda mobil aplikasyon geliştirilmiştir. Bu mobil uygulamaları geliştirmek için pek çok yöntem vardır.
-Programcıları, mobil uygulamaları geliştirirken uygulamanın hedefini, bütçesini, uzmanlığını ve beklentileri karşılayan tasarım ve test araçlarını seçmelidir. Mobil aplikasyon oluşturma araçlarını 3 ana kategoriye ayrılabiliriz:
Android,
Apple iOS
Hibrit (her iki işletim sistemi)
Mobil uygulama tasarlama ekibi geliştireceği aplikasyon için en iyi şekilde çalışan programlama dillerini ve test araçlarını seçmelidir.
Tek bir platform için oluşturulan uygulama yerel bir platformdur. Android cihazlar için yerel uygulama geliştirmeyi kolaylaştıran araçlar mevcuttur.
Android uygulamaları oluşturmak birçok programlama dili mevcuttur. Bunlar içinde en popüler olanları C ++ ve Google’ın iki tercihi Java ve Kotlindir. Fakat Kotlin, Java’ya göre biraz daha kolay öğrenilen bir uygulama geliştirme dilidir. Java ile birlikte yüzde yüz uyum içerisinde çalışabilmektedir.
Ancak, Java programlama dili ise dünya tarafından bilinen en popüler programlama dili arasına girmektedir.
Örnek verecek olursak Google’ın resmi geliştiricisi olan olan Android Studio, iki farklı IDE ile de destekler.
Ek olarak Java IDE, IntelliJ IDEA’yı temel alan Android Studio, bilinen en popüler geliştiricidir. Bunun yanı sıra özellikleri arasında bir emülatör, GitHub entegrasyonu ve kodu canlı olarak gönderme yeteneği bulunur. Ancak, hibrit bir program geliştirme aracı ile de bir Android uygulama geliştirilebilir.
Apple iOS Mobil Aplikasyon Geliştirme Araçları
iOS ve Android modelini karşılaştırdığımızda, Apple cihazları geliştirilen en son işletim sistemini çalıştırma eğilimindedir. Ancak, iOS işletim sisteminin en çok dikkat ettiği husus güvenli ve stabil bir şekilde her sürümde çalışıyor olmasıdır.
Ancak iOS işletim sistemi tabanlı cihazların uygulama sayısı, Android işletim sistemine ait uygulama sayısından daha azdır. iOS programlama dillerini Swift ve Objective-C, olarak 2 farklı tabana ayırabiliriz.
Hibrit Mobil Aplikasyon Geliştirme Araçları
Hibrit mobil app tasarlamak demek birden fazla işletim sisteminde çalışmasına olanak sağlayabilir. Dahası Bu uygulamaların avantajı tüm platformlar için kod tabanını sadece bir kez yazması yeterli oluyor. Bu sebeple Farklı platformlara farklı kod tabanları gerekmiyor.
Genel olarak hem iOS hem de Android cihazlarda çalışan kodlar yazılarak hibrit bir rota oluşturur. Bunun yanısıra daha hızlı uygulama geliştirilmesine olanak sağlıyor.
Programcılar genel olarak hibrit bir uygulama geliştirmek için aşağıda listedeki mobil app geliştirme araçlarına başvuruyorlar. Genel araçlar:
Now We want to introduce and application that build and designed by Digital Pratix Mobile Developer Team. This application named as Pratix Message by the project Manager and Team. Our application Start Screen and Login / Sign In Pages listed below.
Facebook Login
Google Sign In
Email Sign Up/Sign In
Then We introduce a Users Page with informations such as Name – Profile Photo and Email Addresses shown below.
Users Page
Then We introduce a Users Page with informations such as
A call detail record (CDR) is a data record produced by a telephone exchange or other telecommunications equipment that documents the details of a telephone call or other telecommunications transaction (e.g., text message) that passes through that facility or device.
Call detail records (CDRs) capture information on calls made on telephone systems, including who made the call (name and number), who was called (name if available, and number), the date and time the call was made, the duration of the call, and typically dozens of usage and diagnostic information elements (for example, features used and reason for call termination). CDRs are collected on a regular basis for processing into usage, capacity, performance and diagnostic reports. With such information, it is easier to spot exceptions to regular calling patterns, such as out-of-hours calling, international calls, significant variances from previous reporting periods and call destinations that do not reflect normal calling patterns for the enterprise.
The record contains various attributes of the call, such as time, duration, completion status, source number, and destination number.[1]